Bahçıvan Olmanın Engin Huzuru
Her insanın hayatı kendi bahçesidir. Bu bahçede yalnız da değildir. Koruyup gözetmesi, ihtiyaçlarını karşılaması gerektiği başkaları da vardır. Bahçıvanı iyi olan bahçelerde güller biter, güzel kokular yayılır. Peki ya bizim bahçemizde?..

Tolstoy’un kaleme aldığı eserlerden birinin başlığı “İnsan Ne İle Yaşar?” sorusudur. Bu kitabında yazar kendi manevi dünyasındaki dönüşümleri anlatmaktadır. Öyle ki söz konusu başlık metin ilerledikçe

“İnsan Ne İçin Yaşar?”a dönüşmektedir. Tolstoy’u Allah’ın varlığını kavramasına götüren olay, bir kadının başka çocuklara gösterdiği samimi ve derin sevgisidir. Der ki:

“...Kadın kendisinin olmayan çocuklara
duyduğu sevgiyi gösterip ağlayınca, içindeki Tanrı’yı gördüm. O anda ‘insan ne ile yaşar’ anladım. O an, Tanrı’nın son dersini verdiğini ve beni bağışladığını anladım. O anda üçüncü kez gülümsedim.”

İnsanın ne ile veya ne için yaşadığı sorusu, bu dünyadaki varlığının anlamı ve değeriyle yakından ilgilidir. Tolstoy, kadında gördüğü merhametin ancak Allah’tan gelebileceğini anlamıştır ve şahit olduğu bu olaydaki rahmetin genişliğine bakarak Allah’ın kendisini de affettiği sonucuna varmıştır. İnsan sadece kendi kendisi için mi yaşar? Veya bir başka ifadeyle insan bu dünyada kendi kendisi için mi vardır? İnsan kendisi dışındaki varlıklara ilgi duyduğu ve onları sevdiği ölçüde, kalbindeki ilâhi makamı deşifre etmiş olmaktadır. Yaratıcının rahmet dolu fiilleriyle çevresini kucaklayan insan, yeryüzündeki halifelik görevini yerine getiriyor demektir. (En’am, 165; Fâtır, 39)


Başkalarının İyiliğini Düşünenler


Birbirlerine yardım eden insanlarda kıskançlık ve rekabete dayalı çekişmeler olmaz. Bunun içindir ki İslâm’da müslümanın muhtaç olanlara yeterince yardım etmesi, yardım edemeyen kişinin ise güler yüz ve tatlı dil ile o kişiyi sevindirmesi çok sevaptır. Muhammed Bâkır Hazretleri: “Dünyada insana en iyi yardımcı, din kardeşlerine iyiliktir.” buyurmuştur.

İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nafile ibadet etmek ten daha çok sevaptır. Zira cennetin yüksek derecelerine kavuşmanın bir yolu da mallarımızdan geçer. Hayır ve iyilik kurumları, okullar, aşevleri, hastaneler yapmak, acizlere, fakirlere ve kimsesizlere yardım etmek, çeşmeler, köprüler yapmak, mal ve servet ile olur.

Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz, “Allah Tealâ, bazı kullarını başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak, onlara yardımcı olmak için yaratmıştır. İhtiyacı olanlar bunlara başvurur. Bunlar için ahirette azap korkusu olmayacaktır.” buyurmuştur. Tabii ki bu hadisteki ihtiyaç kavramını sadece maddi anlamda düşünmemek, psikolojik ve toplumsal ihtiyaçları da göz önüne almak gereklidir. İnsanların ihtiyaçlarını
gidermede, imkanlarımızın ötesinde çaba sarf ediyor isek o zaman, İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin şu müjdesine nail olabiliriz:

“Allah Tealâ’nın, bir kuluna, faydalı, güzel işler yapmayı, çok kimsenin ihtiyaçlarını sağlamasını nasip etmesi, çok kimsenin ona sığınması, bu kul için pek büyük bir nimettir. Allah kullarına ‘ıyâlim’ demiş, çok merhametli olduğu için, herkesin rızkını, nafakasını kendi üzerine almıştır. Allah, bu kullarından bazısının nafakaları için ve bunların yetişmeleri, rahat yaşamaları için bir kulunu görevlendirirse, bu kuluna büyük ihsanda bulunmuş olur. Bu büyük nimete kavuşup da, bunun için şükretmesini bilen kimse, çok talihli, pek bahtiyardır. Bunun kıymetini bilip şükretmek, Rabbinin kullarına hizmet etmeyi ve onları yetiştirmeyi saadet ve şeref bilmek gereklidir.”
.....................
Ahmet ALEMDAR
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN:
http://www.semerkanddergisi.com/Detay.aspx?YaziID=1146 tıklayın...
 
Facebook beğen
 
 
bu siteyi 83563 ziyaretçigördü
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol