Gül Kokulu Yıllar
Gül Kokulu Yıllar
     Bazen geri dönüp, hayatımızın ayak izlerine bakar ve bu izlerin hafıza ekranımıza yansıttıklarına dalarız ya. Kimi derinden bir nefes alır  iç çekeriz, kimi gözlerimiz açılır  gülümseriz.  İşte o ayak izleri, şimdi bastığımız yerin yarın dünde kalacağı gerçeğinin hatırlatıcısı aslında.  Bilmek istemesek de bu gerçek hiç değişmez.

“Kapıdan içeri girer girmez neşeyle bağırdı:
"Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?"
"Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum."
    

Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu,babası arabayı seviyordu. Her şey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu olduğunda. Bir de eve misafir gelecek oldumu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitsindi? Annesi kapattı telefonu. Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti.

 
"Sana yardim edeyim mi?" dedi en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı.
"Hayırdır. Bir yaramazlık filan. Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten."


Yorgunluk nasıl bir şeydi. Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır "Nasıl yorulmuş yavrucak.Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni" diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi. Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, ne diye annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.

"Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor."
"Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum."

Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun olduğumdan. Böyle
yorgun yorgunken...

"Anneciğim sen yorulma diye..."
"Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi.Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz."
"Hani siz yoruluyorsunuz ya..."
"Eeee...."
"Ben de oynamaktan yoruluyorum."
"Ne yapayım?"
"Bilmem..."

        Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı. Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
"Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamı. Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını. Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı. "bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan gecen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı.
 
        Neden sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti birden. Kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.

        Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına "İşin bitince beni sever misin anne?" dedi.
        Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı”
Hafıza ekranımıza gelen dünün görüntülerinden, aynaya yansıyan yüzümüz ekşiyor ise, bu yüzün bize ait olmadığından bahsedemeyiz.
Bu yüz bizimdir. Biz bu yüzü dün hazırladık. 
Yarınki yüzümüzü de bugünden hazırlıyoruz.
Şimdi aynaya bakalım ve yarına nasıl bir yüz hazırladığımızı görelim.
Bizi gülümsetecek gül kokulu yılların, bugün aynaya gülümseyen yüzlerden geçtiğini unutmayalım.
         Sevmek için randevu verenin, sevilmek konusundaki şikayetlerinin,verdiği randevunun bir tezahürü olduğunu bilmesi gerekir.
 
            Unutmayalım ki, yıllarının gül kokulu olmasını isteyenlerin yılları gül kokulu olacaktır.
           Günlerinizin gülen güller gibi güzel, yıllarınızın gül kokulu olması dileği ile. 
   Turan URALOĞLU
 Gülenadam :)
   17.12.2009/  Ankara

 
Facebook beğen
 
 
bu siteyi 83577 ziyaretçigördü
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol