Yürekler Tutuşmadan Denizler Tutuşmaz…
 
 


 
Bazen bunalırsınız. Çözümsüz problemlere yüreğiniz dolaşır hiç kurtulamayacağınızı çözümsüzlükte yitip gideceğinizi düşünür karamsarlığa düşersiniz…

 
Biliniz ki umutsuzluk insana yaraşan bir şey değildir. Müslüman ise asla umutsuzluğa düşmeyen insandır. Çünkü musibetlerden bile saadet çıkacağını her Müslüman bilir; bilmek zorundadır.

 
Hz. Yusuf`u kuyuya attıklarında onun için her şeyin bittiğini düşünenler bir süre Mısır`ın en önemli kişisi olarak ortaya çıktığını görünce kim bilir nasıl şaşırmışlardı!

 
Hz. İbrahim`in günler sonra gülümseyerek ateşten çıktığı Nemrud`a söylendiğinde kim bilir nasıl saçını başını yolmuş duyduklarına inanmak istememişti!

 
`Görelim Mevla n`eyler

 
N`eylerse güzel eyler.`

 
İslam Dünyasının bugünkü haline bakıp dövünmeyin! Dün Hıristiyanlık Alemi İslam Dünyası karşısındaki geriliği sebebiyle dövünüyordu

 
Gün doğmadan neler doğar. Elinizden geleni yapın ve rahmetin tecellisini bekleyin.

 
İstanbul`un Topkapı semtinde sur dışında eski Edirne yolu üzerinde 1591`de (Sultan Üçüncü Selim zamanı) yapıldığı sanılan bir cami var: Arakiyeci İbrahim Ağa Camii… (Takkeci Camii yahut İbrahim Çavuş Camii olarak da bilinir)

 
Camiyi yaptıran Arakiyeci(keçeden takke yapan) İbrahim Ağa (Bu ismi bir yerde yanlışlıkla `Saraç Doğan` olarak yazdığımı hatırlıyor ve herkesten özür diliyorum) eski İstanbul`un Topkapı`sında yaşayan bir garibandı. Kendisi ne kadar fakirse gönlü o kadar zengindi. Ördüğü takkeleri serpuşları çarşı pazar dolaşarak satar karısıyla birlikte zar-zor geçinirdi. Zar-zor geçinirdi ya yine de ebedi bir emeli bir büyük hedefi vardı: Surların kıyısına bir cami yaptırmak istiyordu…

 
Hep bunu konuşuyor bunun hayalini kuruyordu. Hangi parayla cami yaptıracağını soran ve büyük emelini alaya alan tanıdıklarına ise şu cevabı veriyordu:

 
`İhtimaldir padişahım belki derya (deniz) tutuşa!` (Denizin yanması bile ihtimal dahilindedir) `Deniz tutuşur mu be sen bu kafayla daha çok sürünürsün!`

 
Takkeci garibi çevresine aldırmıyor çok çalışıyor üçü-beşe katıp biriktiriyor umutsuzluğa düştüğü zamanlarda ise `Nemrud ateşini gülistana çeviren ALLAH isterse deryaları da tutuşturur` diye söyleniyordu. (Tabii bu gerçeği idrak için insanda Takkeci İbrahim sabrı lazım)


 
Bir kandil gecesi bağlı bulunduğu tarikatın şeyhi rüyasına (şeyh rüyası yani) girdi ve hemen Bağdat`a gitmesini emretti: `Derhal Bağdat`a git gel.`

 
Sebebini düşünmek gönül işinin akıl ve mantıkla bağlantısını bulmaya çalışmak gönül erlerinin derdi değildir: Onlar ihlas ile buyruğa koşarlar.

 
Takkeci İbrahim Ağa da öyle yaptı. Hemen o gün Bağdat yoluna düştü. Bin türlü zahmetten sonra şehre girdi. Yorgundu bitkindi ama ümit doluydu. Hanın avlusundaki tahta peykeye kıvrıldı. Gözlerini kapatmak üzereyken yaşlı hancı dikildi başına:

 
`Hayrola yolcu nereden gelip nereye gidersin?`

 
`Darülhilafe`den` diye cevap verdi Takkeci `Asitane`den Dersaadet`ten (İstanbul`un isimleri) geliyorum.`

 
`Hayırdır inşALLAH geliş sebebin nedir?`

 
Önceleri söylemek istemedi ama hancı o kadar ısrar etti ki rüyasını anlatmak zorunda kaldı. Rüya üzerine İstanbul`dan kalkıp Bağdat`a geldiğini duyan yaşlı hancı kahkahayı bastı:

 
`Hay akılsız! Hiç rüyaya ümit bağlanıp bunca zahmete girilir bunca masarıf yapılır mıı Ben dahi geçenlerde bir rüya gördüm. Rüyama giren nur yüzlü bir ihtiyar `İstanbul`a git Topkapı`daki kulübesinde Takkeci İbrahim Ağa diye biri yaşar onu bul odunluğunda bir küp Bizans altını gömülüdür al keyfince yaşa` dedi. Ama rüya ile amel edilmez dedim hiç üstünde durmadım.`

 
Hancıyı dinlerken Arakiyeci İbrahim Ağa`nın gözleri parlamış tüm yorgunluğu geçmişti. `İşte şimdi derya tutuştu!` diye düşünüyor tatlı tatlı gülümsüyordu.

 
Gece demeden gündüz demeden yağmurdu güneşti dinlemeden İstanbul`a döndü. Evinin odunluğunu kazdı. Altın dolu küpü topraktan çıkardı. Camiini inşa etti…

 
`Arakiyeci İbrahim Ağa Camii` hedefe kilitlenmenin sabrın ve sebatın sembolü olarak hala duruyor.

 
Düşünüyorum da Arakiyeci İbrahim Ağa şartların elverişsizliğine imkanlarının azlığına bakıp cami yaptırma emelinden vazgeçseydi… Bağdat`a kadar gitmese bu zahmeti göze almasaydı da köşesinde yalnızca dua ederek bekleseydi emeline nail olabilir miydi?

 
Eğer imkanlarınızı hatta dünyanızı aşan büyük hedefleriniz kalıcı emelleriniz varsa…

 
Eğer sizi hedefinize ulaştırıp emellerinizi gerçekleştirecek sabra sebata ihlasa gayrete sahipseniz…

 
Ve eğer bu uğurda bazı çilelere dertlere yorgunluklara güçlüklere sıkıntılara katlanmayı göze alabiliyorsanız…


 
Rahmet tecelli eder ve hedefinize ulaştırılırsınız.

Yavuz Bahadıroğlu
 
Facebook beğen
 
 
bu siteyi 83450 ziyaretçigördü
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol