Sözünde Sadik Olmak Imandandir
Image

Sözünde Sadik Olmak Imandandir
Dogruluktan ayrilanlar, söz verip aldatanlar, anlasmalarla güvendirip ardindan yüz üstü birakanlar, insanliktan nasibi kit zavallilardir. Ahit öyle büyük, öyle önemlidir ki, dünya bir söz, bir ahit üzerine döner. Tevhid eden, dosdogru olan ve her zaman dogrulugu emreden bir söz üzerine. Bu sözün tutulmadigi, ahdin bozuldugu yerde ise her sey bozulur. Ne göklerde, ne yerde ne de insanda huzur kalir.

Her sey temelinden sarsilir. Cenab-i Hak buyuruyor ki: “Verdiginiz sözü yerine getirin. Sözlerinizden elbette sorumlusunuz.” (Isra, 34).
Vaadinden cayan, verdigi sözden dönen, sözleri yalan olan kimse Allah'a isyan, insanligina ihanet etmis olur; münafiklar güruhuna katilir. Ahirette de münafiklarla birlikte azap görür.
Ecdadimiz, “Var ikrar verme, öl ikrarindan dönme!demisler. Yani iyice düsünmeden, yapabileceginden emin olmadan bir söz verme. Lakin bir kez söz verdi isen, sonunda ölüm olsa da dönme. Kaç is, sonu ölüm bile olsa yapilir? Iste söz böyledir. Ashab-i Güzin, gerektiginde ölmek üzere Rasulullah s.a.v.'e biat etmis, söz vermis ve niceleri sözleri ugruna sehit olmuslardir.

Ahde vefa, Allah yolunun siari, temel kuralidir. Müslümanligimizin isaretidir. Yalanciligin, ihanetin Allah yolunda isi yoktur. Cenab-i Mevlâ kullarindan yalnizca dogrulugu ister: “Emrolundugun gibi dosdogru ol! Seninle beraber tevbe edenler de dosdogru olsunlar. Ve asiri gitmeyin (Allah'in sinirlarini asip dogruluktan ayrilmayin). Muhakkak ki O, bütün yaptiklarinizi görür. Zulüm yapanlara da yakinlik göstermeyin ki, size de ates dokunmasin. Ve sizin Allah'tan baska dostunuz yoktur. Sonra size kimse yardim edemez.” (Hud, 112-113)

Dünya menfaati için yalan sözle, hileyle, kandirmayla kazanç elde ettigini zannedenler, aslinda önce kendi nefslerine en büyük vefasizligi yapmaktadirlar. Belki emeklerinin karsiligini alacak, dünyada mal-mülk, makam-mevki sahibi olacaklardir. Fakat bütün kazanacaklari buraya kadardir. Çünkü emekleri batildir. Dogruluktan ayrilanlarin ebedi saadetten nasipleri yoktur.

Insanin birinci görevi ahdine vefadir. Çünkü insan bu dünyaya gelmeden önce Cenab-i Mevlâ'nin huzurunda durmus ve “Ben sizin Rabbiniz degil miyim?” sualine “Süphesiz sen bizim Rabbimizsin.” (Araf, 172) diyerek Allah'in kulu oldugunu ikrar etmistir. Her insanin fitratinda bu suur vardir. Rabbine yöneldikçe insanin huzur bulmasi da bu fitrî ahdine uyum göstermis olmasindandir. Insan her yalan söylediginde, vefasizlik ettiginde, dogruluktan ayrildiginda, yaratilisinda mevcut olan dogruluk vicdanini sizlatir.

Durum böyle iken dogruluktan ayrilmasi, öncelikle kendine büyük zulümdür. Din-i Mübin'in esasi imandir. Iman da vefakârligin bir sonucudur. Zira vefakâr, ruhlar aleminde Rabbimiz'i tasdik ve ikrara bu dünyada sadakat göstermektedir ve bu vefa bütün hayata yansimakta, müslümanin güzel ahlâki ortaya çikmaktadir. Müslüman önce Hakk'a karsi samimidir. Bu samimiyet, onun insanlara da niyet ve hareket olarak samimi yaklasmasini, dogru sözlü ve dürüst olmasini saglar. Aksi halde kalbî bir problemin mevcudiyeti söz konusudur ki, bir an önce sifa için gayret göstermek lazimdir.

Vefa, peygamberlerin, velilerin en belirleyici özelliklerinden olup, beseri hayati yüce bir seviyede taçlandiran manevi bir sifattir. Bu itibarla bazi müfessirler, Islâm'i dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten sonra, Allah Tealâ'nin kaza ve kaderine teslimiyet ve vefa olarak tarif etmislerdir. Vefakâr kullar, ates parçasi olan nefslerini adeta bir gül bahçesine çevirmislerdir. Bu öyle bir bahçedir ki, içinde iman, zikir, irfan, lütuf çiçekleri yetisir ve amel-i salih irmaklari akar.Böyle bir gönülün mükafati da kendi haline uygun olur ki, bu Cennet-i Alâ ve Cemalullah'dir.

Böyle gönüllerin önünde atesler bile vasiflarini degistirerek gülistana dönerler. Nitekim Allah'in halili Hz. Ibrahim a.s. Nemrut tarafindan atese atildiginda, Mevlâ'nin emriyle ates, Hz. Ibrahim'e serinlik ve selamet olmustur. Zira “...çok vefakâr olan Ibrahim...” (Necm, 37), nefs atesini söndürmüs, Cenab-i Hakk'a samimiyet ve sadakatini göstermisti. Cenab-i Mevlâ'ya vefali olanlar, bunun sonucunda Allah'in kullarina karsi da vefali olurlar. Ilâhi ahde vefa bütün hayata yansir. Fahr-i Cihan s.a.v.

Efendimiz Mekke'nin fethinden sonra orada on bes gün kalinca, Ensar, Hz.
Peygamber'in bir daha Medine'ye dönüp dönmeyeceginden endise etmislerdi. Onlarin bu tedirginligini sezen
Hz. Habib-i Edip s.a.v. de, “Öyle bir sey yapmaktan Allah'a siginirim. Ben sizin memleketinize hicret ettim. Hayatim hayatinizdir. Ölümüm de sizin yaninizdadir.” buyurmuslardir. Ilk ünsiyet ve onun neticesi olan vefa, Cenab-i Hakk'adir. Zira ilk ahdimiz O'nunladir. Insan, kullugunu hayati boyunca en güzel sekilde devam ettirmekle vefasini göstermis olur. Sadece dil ile ikrar bu vefakârlik için yeterli degildir. Bunun dogurdugu bir takim aklî ve vicdanî sorumluluklar vardir. Bunlar da ancak Allah'in emirlerine riayet ve yasaklarindan kaçinmakla gerçeklesir.

Rabbimiz'e karsi vefadan sonra en ulvî ve en gerekli vefa, alemlerin sultani Habib-i Kibriya s.a.v.'e olan vefadir. Cenab-i Mevlâ'dan ümmetinin selameti için feryad eden O'dur. Allah'in kullari atese düsmesinler diye binbir zorlukla dolu bir hayata razi olan O'dur. Insanlarin hidayetine vesile olmak için gösterdigi çabadan dolayi Rabbül Alemin tarafindan “neredeyse kendini parçalayacaksin” diye uyarilan O'dur. O'na vefa, Sünnet-i Seniyye'sine sikica sarilmaktir.

Fahr-i Alem s.a.v.'e bu baglilik ve vefa ümmeti içinde öyle derecelere ulasmistir ki, mübarek saç ve sakallarindan, ayak izinin bulundugu taslara kadar her emaneti bas taci edilmistir. Teblig ettigi dinimizle birlikte, hirkasindan asasina, kilicindan mühr-ü serifine varincaya dek günümüze kadar gelen bütün emanetlere ecdadimizin göstermis oldugu itina, hürmet ve vefakârligin essiz örnegi olmustur.
Her mümin, din büyüklerine karsi da vefasini göstermelidir. Rabbimiz'in emir ve yasaklarini, güzel ahlâki, ilmi, bizlere kadar ulastiran Islâm büyüklerimiz, rabbanî alimlerimizdir. Cemiyetler onlarin irsad ve talimleriyle istikamet bulur ve manevi alemlerini tezyin ederek, ahirete hazirlanirlar. Ana ve baba hakki da üzerinde çok durulan, çok önemli hususlardandir. Onlara hizmet, güzel söz ve ikram, evlatlarin en büyük vefa borcudur. Ana-babadan sonra hisim ve akraba muhabbeti ve onlara vefa gelir.
Akrabalik iki çesittir. Biri bütün müslümanlar arasindaki iman ve fazilet akrabaligidir. Digeri ise kan bagi ile akrabaliktir. Akrabalarla ilgiyi kesmek kötü, çirkin ve günahtir.

Bilinmelidir ki, Cenab-i Mevlâmiz'in gazabina ugrayan nice kavimlerin helâk olma sebebi, Hakk'a verdikleri sözde durmamalari, ahdlerine vefa göstermemeleri olmustur. Ahde vefa etmek insanlik borcu ve geregi iken buna yanasmadilar. Böylece idrak ve iz'andan mahrum kalarak helâk oldular. Onlarin halleri, görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakiler için de bir ögüt vesilesi kilindi. Rabbimiz bizleri ahdine vefa gösteren salih kullarindan eylesin
(S. Mübarek)
http://menzilistan.freeforums.org
 
Facebook beğen
 
 
bu siteyi 83384 ziyaretçigördü
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol