Adı konulmamış Makalem
Yağmur yağıyor  ve şiddetli rüzgar esiyordu. Soğuk iliklerine işlemişti, hızlı adımlarla yürüdü önce kadın , sonra adımlarını yavaşlattı...   Bir ara durup başını kaldırdı yağmurla yıkandı yüzü...   Sırıklam olmuştu ve o hala yağmurun altında öylece duruyordu..  Bir şeyler mırıldandı  sessizce... Gözlerini kapattı bıraktı kendini ıslak kaldırımlara...  Bir zaman sonra yavaşça kalktı. Yürümekte zorlanıyor gibiydi. Sanki omuzların çok ağır bir yük vardı da taşıyamıyordu. Köşeyi dönünceye kadar ardından baktım. Nereye gittiğini anlamak zor değildi... Her cuma günü   gelip geçerdi burdan...
 
Yağmur  damlaları pencereye vurarak akıp gidiyordu...  Nefesimde buharlaşan cama resimler çizmeye başlamıştım...  Bir çocuk resmi çizdim önce. Sonra bir minare  temsili imamla birlikte. Camisiz minare olur muydu bir de cami çizdim .. Aklım hala o kadındaydı  gerçekten öyle bir kadın varmıydı dışarda yoksa yine  aklım oyunmu oynuyordu bana bilemedim. Camiye avlu da gerekiyordu   kendimi yaptığım resme vermeye çalştım.  Bir bank, bir kaç tabure çizdim ve en son  musalla taşı...   Üzerine de bir tabut  çizdim gayri ihtiyari..

Gözlerini açtı zorlukla yattığı yerden;  ''Gelmişsin'' dedi kısık bir sesle. Hoş geldin''  dedi ızadırapla .. ''Hoş bulduk''   dedi   ''Vakti geldi demek''  Gözlerinden siçim gibi yaşlar boşandı... Canı yanıyordu. Nefes almakta zorlanıyor iniltisi yankılanıyordu odanın  duvarlarında..'' Evet ''dedi melek . ''Vakit geldi''...Bütün hayatı gelip geçti gözlerinin önünden. Kızı kuran okuyordu sessizce yan tarafta,  ona baktı ; hem  okuyor hem ağlıyordu.''Ağlama '' diyebilmek için kendini zorladı ama  sesi çıkmadı... Odanın her tarafını taradı gözleriyle  hüzünle kapattı gözlerini ; '' gelmedi, gelmedi'' dedi içinden... Yüreğinden yükselen  sesle ;'' SANA İHTİYACIM VAR NE OLUR GEL'' dedi... Ve bir güneş  doğdu odaya  '' KORKMA'' diyordu en yumuşak sesiyle... ''GELDİK...''  O geldi ya  yeterdi , yeterdi... ''hoşgeldin '' dedi, bütün ızdırabına rağmen tebessümle. Kelimeyi şahadet getirerek   kapattı gözlerini,  sonsuzluğa açarak..
   
Güneş ilk ışıkları ile selamlıyordu dünyayı.Kuş sesleri  rüzgarın ninnisiyle   sarıyordu doğayı.  Minik bir kedi , bir kelebeğin ardından koşup yakalamaya çalışıyordu... Neyin yanık sesi  duyuldu uzaktan... İinilti ile karışarak yaklaştı...   Tekbir sesleri yankılandı kulaklarda, hüzünlendirdi gönülleri...  Bir kadın sesi deliyordu bağırları arasıra... Söyledikleri anlaşılmıyordu ama çok acı çektiği belli oluyordu .  Minik kedi kaçtı, kuşlar bir telaşla   uçtu ağaçlardan.Tekbir sesleri  ve ağlayan kadının yanık iç çekişlerinden başka  bütün sesler kesilmişti.. Her şey susmuş hüznün ve ayrılğın   seslerini dinliyordu. 

Yeşil örtüyle  örtülmüş , üzerinde  beyaz bir tülbentle ,   omuzlar üstünde taşınan tabut,ardında bir gurup insan tekbir getirerek çıkıyordu caminin avlusundan.... Ve kollarına girilmiş  zorlukla yürüyen genç bir hanım...  Camlara çıkmış insanlar da geçen cenazeye bakıyordu.. '' vah vah '' dedi kimi.. Kimi '' Allah rahmet eylesin''diyerek  dualar etti ardından.  Camlar kapandı devam ettiler kaldıkları yerden hayata. Dünya dönmeye devam ediyordu.. Ölüm uzaktan bakınca hiçte kötü gelmiyordu. Anlık bir üzüntü ile  geçip gidiyordu cenazeyle birlikte. Bir vah vahla  geçip gitmişti işte... O tabutta olabilirdim diyen olmuş muydu acaba? Bundan sonra okunan sela benim için okunabilir  diye düşünüp ölüme hazır olup olmadığını düşünen kaç kişi vardı! Ölüme kördü gözler, uzaktı yaşayan nefislere... Haktı evet ama onlara  uzaktı! Nasılsa daha çok zaman vardı  ve daha çok yaşanacak hayatları , yapılacak işleri...
 
Son dualar ediliyor ve uğurlanıyordu  yolcu ebedi mekanına... Göz yaşları sel gibi akıyordu gözlerden.. Bırakmam, vermem diyenler oluyordu tabuta sarılarak...  Bırakılıyordu kimler ayrılmış, kimler acıyla inlemişti ardından ama bırakmıştı...  Şu mezarlıkta kaç  kişi yatıyordu.   Daha geçen sene  boş olan bir çok yer dolmuştu... Mevta kabire  indirildi tahtalar dizildi. Hani o, çok duyduğumuz dokuz tahta!    Bir gün bizimde üzerimize dizilecek olan tahtalar! Cemaat  yavaş yavaş dağılıyordu artık toprak kapatıyordu dünya penceresini...  Herkes gitmişti ayrılamam diyenler, vermem diyenler... Hepsi birer birer ayrılmıştı mezarlıktan... Hoca son görevini yapmak için hazırlandı. İçim bir tuhaf oldu birden,  korkuyormuydu acaba!

Onu gördüm birden.. Kaldırımda oturup ağlayan kadındı ... Bir kabirin yanıbaşında ağlamaya devam ediyordu...  Yanına gittim, selam verdim...  Başını kaldırıp boş boş  baktı.  Kimin mezarı olduğunu sordum  '' Kızım '' dedi. '' geçen ay kaybettik'' ''Allah rahmet eylesin  ama siz çok ıslandınız hasta olacaksınız. Hadi kalkıp evinize gidin.. Bu haliniz onu daha çok üzüyordur..'' Uzunca bir süre sessizce bana baktı ve'' Tamam '' dedi '' ama  senden bir şey isteyeceğim'' ''Tabi yapabilceğim bir şeyse yaparım'' dedim...  Ayağa kalktı geldi elimi tuttu ve avucuma bir şey koyup kızının kabrini işaret ederek; '' Yavruma selam söyle  , bunuda ona ver olur mu?''dedi
  Ne! Nasıl

Aysel Bahram

 
Facebook beğen
 
 
bu siteyi 83543 ziyaretçigördü
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol